Yenidoğan bebeklerin özel hastanelere sevkiyle haksız kazanç sağladıkları ve ölümlerine neden oldukları iddiasıyla aralarında Fırat Sarı ve İlker Gönen’in de bulunduğu 47 sanığın yargılandığı davanın 10. duruşması yapıldı.

Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kapasite yetersizliği nedeniyle konferans salonunda devam eden duruşmada, tutuksuz sanıklar Hıdır Yüksel ve Ceylan Çetin savunma yaptı. Saat 10.20’de başlayan duruşma, aranın ardından öğleden sonra tamamlandı. Toplamda 40 sanığın savunması alınırken, dava 2 Aralık Pazartesi günü saat 09.30’a ertelendi.

'Yolsuzluğa sebep vermedim'

Sanık Hıdır Yüksel, "55 senelik hekimim. Devlet hastanesinde başhekimlik yaptım. Çorlu Reyap Hastanesinde başhekimlik yaptım ardından İstanbul Reyap Hastanesinde mesul müdür oldum. Yurtdışında kadın doğum iktisadisi yaptım. Yolsuzluğa usulsüzlüğe sebep vermedim. Çalıştığım yerde böyle birşey olması imkansız. Reyap Hastanesinde resul müdür olduğum için yenidoğan sorumlu hekim ve orada çalışanları ismen tanırım. Esenyurt Reyap Hastanesinde müdürken, Fırat Sarı, Cansu hemşire, Mehtap hemşire vardı tanıdığım. Hastanede işletme gibi birşey yok. Kurumsal bir hastaneyiz. Yenidoğan servisimiz 25 yataklı olduğu için bazen kendi hastalarımızı bile karşılayamadığımız için, kapasitesi büyük olduğu için dışarıdan hasta geldiğini tahmin etmiyorum. İdari anlamda kurumsal bir hastane, başhekim, servis sorumlusu, genel müdür, insan kaynakları olur. Genel Müdür Özgür Tosunel’di yönetimle ilgilenirdi, hasta şikayeti, hasta memnuniyetiyle heryeri dolaşıp, yenidoğanda ise steril bir alan olduğu için bunları sorardık" dedi.

Savcı, yenidoğan çetesi davasında 3 sanığın tutuksuz yargılanmasına karşı çıktı Savcı, yenidoğan çetesi davasında 3 sanığın tutuksuz yargılanmasına karşı çıktı

"Reyap Hastanesi'nde cüzi bir ortaklığım var'

Yüksel, "Anne babadan gelmiş herhangibir şikayet yok. Yenidoğan denetlenir, hastane denetlenir bu konuda herhangibir hatamız yok. Hastanemiz çok yoğun, son teknolojiyle donatılmış bir hastanedir. İlker Gönen’i tanımam söylediğim 3 kişi dışında kimseyi tanımıyorum. Yenidoğanda kaç küvez var takibi konusunda, sorumlu hemşire var Fırat Sarı'ya sorarız bir sorun, bir sıkıntı var mı diye. Mehtap Sayar sorumlu hemşireydi. Hakan Doğukan Taşçı, Hasan Basri Gök’ü, Renginar Molla’yı tanımam. Reyap Hastanesinde yüzde 5 yüzde 10 gibi cüzi bir ortaklığım var. Çorlu ve İstanbul Reyap Hastanesi ortaktır kardeşler çalıştırıyor." dedi. Mahkeme başkanının, 'Reyap Hastanesi doktoru Çorlu Reyap hastanesinde doktorluk yapabilir mi? ' sorusuna cevap veren sanık, "Sağlık müdürlüğü gönderirse olur. Fırat Sarı maaşını nasıl alır ben bilemem, bu konuları bilmem imkansız. Şirketler hakkında bilgim yok kardeşler çalıştırıyor. Özel hastanelerde Sağlık Bakanlığı'nın verdiği çalışmalar dahilinde, çalışma belgesi alınmadan çalışmak imkansız. Çalışma izni gelir o şekilde çalışmaya başlar" dedi.

'Hasta raporları incelenmemiştir'

Tutuksuz sanık Birinci Hastanesi mesul müdürü Ali Aksu ise savunmasında, "1969 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya geldim. Üç çocuk babasıyım. 32 yıllık meslek hayatımda binlerce ameliyat yaptım on binlerce hastam oldu. Böyle bir dosyayla suçlanmak çok üzücü. Dosyalardaki en önemli kelimelerden biri epikrizdir. Epikriz hastanın kimlik bilgileri, özgeçmişi, hekimlerin E-imzasıyla imzaladığı evraktır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 8 Mart 2017 tarihinde yayınladığı özel hastanelerin faturaların incelenmesine dair yönetmeliği vardır. Basamağı yükseltmek demek ödeme yapılacağı anlamına gelmez. Basamak tüm hekimlerin mutabakatta olduğu anlamına gelmez. Türkiye sağlık bilişim sisteminde dünyanın en iyi ülkeleri arasında biridir. Veriler 4 otomasyon sisteminde canlı kaydedilir. Hasta, hastaneye müracaat ettiğinde 4 tane otomasyon sistemine gireriz Sağlık Bakanlığı'nın bu otomasyonlara tam erişim hakkı vardır. Davalarda yapılan tartışmanın kaynağı basamaklara göre ödeme yapmasıdır. Basamak düzeyler arasında farklılıktan kaynaklanan SGK ile hastaneler arasında bir çok dava vardır. Epikriz düzenlemesi, basamak verilerin değiştirmesi hemşireler tarafından değiştirmesi mümkün değil. Üzerime atılan ikinci suçlama 'İhmali davranışla kasten adam öldürme'. Öncelikle uzman görüşüyle ilgili, Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan devlet hastanesinde çalışan 3 çocuk babası tarafından hazırlanmıştır. Hazırlanacak raporda Çapa gibi köklü hastanelerde çakışan hekimler olmalıdır. Subjektif yorumlar yapılmış, hasta raporları incelenmemiştir" ifade etti.

'Ölüm saatinde resmi belgede sahtecilik iddiası var'

Aksu savunmasının devamında, "Opara bebek, Nijerya uyruklu 6 aylık bebekti. Beylikdüzü Medilife hastanesine öksürük şikayetiyle başvurdu. Muayene edilip reçete verildikten sonra taburcu ediliyor. Durumu kötüleşen hasta 16 Ocak'ta tekrar hastaneye müracaat ediyor. Servise yatırılıp oksijen ve antibiyotik tedavisi yapılıyor. Kalp durması gelişiyor. İki kez canlandırma işlemi yapılıyor. Yenidoğan yoğun bakım küvezde tedavi ediliyor. Hasta yenidoğan yoğun bakıma alındıktan sonra 6 aylık olması nedeniyle 112 ile irtibata geçiliyor 112 aranmasına rağmen olumlu dönüş olmuyor. Nedeni ise yoğun bakım yataklarının az olması olabilir. Opara’nın annesi CNN Türk’e verdiği röportajda 'Birinci Hastanesi'ne gittiğinde durumu kötüydü neredeyse hayatı fonksiyonları durmuş' demektedir. Acil olarak geldiği için yerimiz yok diye reddedilme mümkün değil. Uzman görüşü eksik ve hatalarla dolu. İlk başvurduğu hastane bile yanlış yazılmıştır. Beylikdüzü Medilife hastanesi yazması gerekirken, Bağcılar Medilife hastanesi yazmıştır. Opara bebek 6 aylık olmasına rağmen 5 kilodur. Normalde 7,5 kilo olması lazım. Ciddi bir gelişim geriliği vardı. Tüm tedavilere cevap vermeyip, bebeğin doğuştan kalp hastalıkları olabileceği unutulmamalıdır. Bu dosyanın en büyük eksikliği otopsinin yapılmamış olmasıdır. Adli Tıp incelemeleri eksik kalacaktır. Opara bebek için otopsi talep ediyorum. Opara bebeğin ölüm saatinde resmi belgede sahtecilik yaptığım iddiası var, hastanın vefatıyla ilgili ölüm bildirim sistemiyle kimseye bir talimatım olmamıştır" dedi.

'Tarafıma itibar suikastı yapılmıştır'

Sanık Aksu, "Yenidoğan yoğun bakımları çok pahalı yatırımlardır. Yenidoğan yoğun bakım oranı kamuda yüzde 30, özelde yüzde 70’tir. Dosya içine 'Örgüte bilerek, isteyerek sevk maddesi' eklenmiştir. Buradaki çoğu kişiyi tanımıyorum onlar da beni tanımıyor. Ortada suç işlemek amacıyla bir örgüt kurulduğunu düşünmüyorum. Üçüncü kişilerden hizmet alınıp yapılabilir. Çocuk hekimleri yoğun bakımda çalışmak istememektedir. İstanbul’da gece çalışacak nöbetçi çocuk uzmanı hekimi bulmak şu an çok zordur. Çocuk hekimi çocuk kardiyoloji hekimi konusunda danışmanlık hizmeti aldığımız olmaktadır. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Bu dava Türkiye Cumhuriyeti tarihinde doktor, hemşire ve sağlık çalışanlarının işbirliği yapılarak hayata gözlerine yeni açmış bebeklerin öldürüldüğü algısı oluşturulduğu ilk davadır. Toplum vicdanında mahkum edilmeye çalışılmıştır. Yazılı ve görsel medyada tarafıma itibar suikasti yapılmıştır" şeklinde konuştu.

'Bize verilen parayı sorgulamadık'

'Örgüt üyeliği', 'Dolandırıcılık' ve 'İhmali davranışla kasten öldürme' suçlarından yargılanan tutuksuz sanık Bahar Kanık savunmasında, "Suçlamaları kabul etmiyorum. 2015-2020 yılları arasında Çorlu Reyap'ta çalıştım. Çalışmaya başladığımda hastanede ciddi bir yoğunluk vardı. Sorumlu hemşire de gelip bize Fırat Sarı'nın motivasyon ödemesi olarak bize para vereceğini söylüyordu. Biz de bu parayı sorgulamadık. Ben sorumlu olduktan sonra Fırat Sarı parayı bana göndermeye başladı, ben de bu parayı hemşirelere dağıtıyordum. Halime bebek gerçekten kötü durumdaydı. Ben de Fırat Sarı'ya hastaneye gelmesini söyledim, o da İstanbul'da kötü bir bebekle ilgilendiğini söyleyip, bize ne yapmamız gerektiği konusunda talimatlar verdi. Biz de ona göre müdahalelerde bulunduk. Bebeğin damarları, dopamin ilacı nedeniyle tahrip olmuştu, damar yolu açacak yer kalmamıştı ve son olarak kafasından damar yolu açmak zorunda kalmıştık. Dopamin ilacı da kafadan açılan damaryolundan verilebilecek bir ilaç değil. O yüzden bu ilacı kestik. Bebek iyice kötüleşti, canlandırmaya tepki vermedi. Fırat Sarı'ya durumu bildirdim; ama biz hemşireler olarak bebeğin ölüm saatini tayin edemiyoruz bu yüzden Fırat Sarı gelene kadar solunum cihazına bağlı halde bıraktık. Fırat Sarı ile bu konuda konuşurken ben bir filmde geçen repliği söyledim, Fırat Sarı da ona istinaden 'Dedemin fişi' dedi. Bu Halime bebekle ilgili değildi. Neyden bahsettiğimi bildiği için ona karşılık verdi" diye konuştu.

'Mahkeme başkanı: Kendinizi bebeklerin annesinin yerine koyun'

Mahkeme başkanı, sanık Kınık ile Fırat Sarı arasında geçen, 'Dedemin fişi', 'Tüh bugün de besleyecektik, kalk kız besleyeceğiz seni' gibi tapelerde bebeklerle ilgili kendi aralarındaki şakalaşma cümlelerini okuyarak, Kanık'a çocuğu olup olmadığını sordu. Kanık, 'Var' şeklinde cevap verdi. Mahkeme başkanı, 'Şakalar yapıyorsunuz, kendinizi o bebeklerin annelerinin yerine koyun, bebeğiniz hakkında doktorla hemşire böyle konuşsa ne hissedersiniz?' diye sordu. Sanık Kanık ise, "Çok haklısınız, keşke yapmasaydık. İki kişi arasında geçen konuşmalar" dedi. Mahkeme başkanı, 'Bu ciddi bir iş, pandemi döneminde mücadele verdiler, toplum da destekledi. Bu tapeleri görünce de lakayıt olarak algılanıyor. Filmlerde böyle şakalaşmalar oluyor, belki de filmler gerçeği yansıtmıyor' dedi. Sanık ise savunmasının devamında, 'Eczacımız değişmişti corrosorf ilaç siparişi vermeyi unutmuştu o yüzden ilacımız azalmıştı. Sarıkaya bebekle ilgili konuşmuştuk onunla ilgili şaka yapmıştık. Sonra vefat etmişti. Epikrizle ilgili hemşire muhatap olmadı diye biliyorum. Sümeyye Nur Arslan'ı Fırat Sarı'nın asistanı olarak ve Reyap Hastanesi'nin yenidoğan yoğun bakım sorumlusu olarak biliyorum" dedi

'İlk kez doktorsuz bırakıldık'

Kanık, "Bebeğe, Saat 4'e 5'e kadar müdahale ettik ama Fırat Sarı 'Bırakın' dedi. Biz hemşire olarak bebeğin ölüm saatini belirleyemeyiz. Bebek vefat ettikten sonra düz EKG çizgi alınır. Saat başı bebeğin düz çizgisi vardı ama kendi başına düz çizgi yaptılar. Biz ilk kez doktorsuz şekilde bırakılmıştık o zaman yönetime şikayet etmiştim. 'Tam zamanlı doktor istiyoruz' demiştim. Bir çocuk doktoru ayarlandı. İlk başlarda Fırat Sarı doktorun yenidoğan yoğunbakıma girmesine birşey demiyordu, sonradan yenidoğan yoğunbakıma girmesine izin vermedi. Bebeğin ölüm tanısını doktor koyar biz fikir bile beyan edemeyiz. Fırat Sarı ile hastane arasındaki bağ konusunda herhangi bir bilgim yok" şeklinde konuştu.

'İlaç sattığını öğrendim'

Sanık Ceylan Çetin ise savunmasının sonlarında "2014 yılında hemşirelik bölümünden mezun oldum. Yenidoğan yoğunbakımda hemşire olarak çalışmaya başladım. Bir yıl ara verdim ardından tekrar oraya işe başladım. Örgüt olarak suçlandığım için böyle bir örgüt olsaydı istifa ettiğimde, Fırat Sarı kesin bilirdi ben insan kaynaklarından istifamı verdim usulüne göre ayrıldım. Danışmanlık hizmetleri yapıldı bundan haberdardım. Usulsüzlük yapıldı diye birşey olmadı. Herşey devam etti. Son 3 yıl boyunca hasta bakmadım. Doktor orderları yazar bir hemşire 4 hastaya bakar, ben yaşlarını takıp ettiğim için corrosorf'ları da takip ediyorum. Hasan Basri ile bir gün corrosorf mevzusu açıldı benden ilaç istedi. Ben de 'Fırat Sarı'nın haberi olması gerek' dedim. Tekrar corrosorf isteme olayı oldu bana, 'Diğer hastanelere, hastalara götürüyoruz' dedi. Mesaiye geldiğimde 5 tane ilaç eksiğimiz vardı Hasan Basri’yi aradım ve corrosorf ilacını sordum, 'Aldım, herkesin haberi var' dedi. Ben de sorgulamadım. Bir ay sonra geldiğimde fazlaca bin tane corrosorf eksiği vardı. Genel yönetime çıkıp 'Bu kadar eksiklik var, sizin, Fırat Sarı'nın haberi var' dedim. Bana 'Nasıl böyle birşey olur, kuş uçsa haberim olacak' diyerek kızdı. Sonra Hasan Basri’nin ilaç sattığını öğrendim" dedi.

Editör: Şule Coşkun